28 Şubat 2008 Perşembe

Yıldızlar Sır Tutar Mı?

- Uyuyor musun? Uyan! Kurtul kalabalıktan. Sadece ikimiz kalalım bu koğuşta.
- Uyandım, sesinle uyandım, koğuşa sızan o tanıdık ılık nefesin böldü uykumu, parçaladı düşlerimi. Arındım kalabalıktan bak, hadi sor, yalnızız bu koğuşta nasıl olsa, alt ranzadaki Ahmet var ya köyündeki yavuklusunun yanında şimdi, derenin kenarında kafasını dizlerine koymuş… Ürkütmeyelim onları. Ama sen sor!
- Şimdi sen uzakta yabancı bir şehirde iken benim kendi şehrimde gördüğüm bir yıldızı görebiliyor musun?
- Evet! Tüm yıldızlar dünyanın her yerinden aynı anda görülebilir, gördüm o yıldızı.
- Yani ben şimdi geçen gece seni düşünüp de bir yıldıza bakakalmışken ve özlemişken seni dolu dolu, yıldızı sen yerine koyup da sohbet ettiğimde duydun mu o konuştuklarımızı?
( Gülümsedi)
- Evet hepsini duydum, haydi sor! Bunu yıldız bilemez bana sor!
- Ona sor dedi zaten, vermedi bana hiçbir cevap, sen uyuyormuşsun koğuşunda, yarın yapacağın antremanın sıkıntısı girmiş bedenine terliyormuşsun, üstelik bir de özlem varmış kalbinde, sağ omzunda hasret, sol omzunda ise kırgınlık asılı kalmış…
- Doğru söylemiş.
- Terlemişsin…
- Terledim ama sen sor!



- Sen şimdi yıldıza söylediklerimin hepsini duydun mu yani? Yoksa anlattı mı sana? Nasıl olur, sırlarımı vermiştim ona seninle ilgili… Evrene de mi güvenemeyeceğim ben. Hay aksi!
- Yıldızlar sır tutamıyor. Bak sana ne diyeceğim, o geceleri yaydıkları ışıklar var ya hepsi birinin sırrıymış. Her yıldız bir sır yani düşünsene ne çok sır var.
- Sahi mi?
- Sahi ya! Neden bunları ben gitmeden bana sormadın?
- Soramadım, senin üstüne bir başkasını sevdim biliyorsun, bakamıyordum gözlerinin içine, sana aşık gözlerin yerini ona aşık gözler almıştı, sana baksın istemedim.
- Biliyorum, eski gözlerin değildi artık. Mutlu etti mi seni bari? Biliyorsun en önemli şeydir senin mutluluğun.
- Etmedi…Elimde bir zamanlar sana verdiğim o çiziksiz kalbin delik deşik olmuş kalıntısı var şimdi.
- Yazık.
- Sana her şeyi anlattığım o gün var ya, saçlarımı okşamak üzereydin, senin değildi ya artık o saçlar, durdurdum seni, yeni sevgime leke gelmesin istedim.
- Leke geldi mi peki?
- Ben getirmedim leke ama üçüncü şahıslar çamur sıçrattı, mikrop kaptı.
- Biliyorum değildi mesela o saçlar eskisi gibi, o parka giderken arkadan seni takip ediyordum ya – bilirsin arkandan seni takip etmeyi hep çok sevmişimdir- saçlarının dalgalanışı değişmişti.
- Sahi mi?
- Sahi ya.
- Ya ellerim? Ellerim de değişmiş miydi?
- Değişmez mi? Çayı karıştırıp da garsona bakınırken ellerin dikkatimi çekti, bir başka tutuyordu çay kaşığını sanki. Serçe parmağının o hep bildiğim bükümü değişmişti.
- Sahi mi?
- Dudaklarının rengi, hımmm nasıl anlatsam, tazelenmişti, aşkının ateşi vurmuştu etine, işte o zaman o aşkın bana ait olmadığını anladım.
- Soldu dudaklarımın rengi yine, fark ettin mi?
- Yazık.
- Saçlarım ise dalgalanmıyor bile…
- Çok mu üzüldün.
- Çok!
- Sevmedi mi seni?
- Çok sevdi, hala sevdiğini söylüyor, ama sen bana derdin ya hep ördekleri kedileri severken canını çıkaracak kadar sıkmak istiyorsun, o da öyle sevdi beni. Fareler ve İnsanlar’daki Lenin gibi…
( Gülümsediler…)
- Hadi artık sor. Sabah olacak birazdan.
- …
- Haydi..



( Koğuşun tavanına bakındı şöyle bir, parmağını ağzına götürdü küçük bir kız gibi…)

- Seviyor musun beni hala?
- İlk günkü gibi…
- Sahi mi?
- Sahi ya!
- Sana ait kalp bir başkasına gidip gelse de mi yani.
- Gidip gelse de gelmese de. Sen mutlu ol yeter ama bensiz ama benle. Sen üzülme yeter. Kimse üzmesin seni.

( Sarıldılar sımsıkı, aylar önce askere uğurlarken sarıldıkları gibi. Sımsıkı… Kemiklerinin çıtırdamasını bile duyardınız yanlarından geçseydiniz belki. Bir yanlarından geçseydiniz, o vakit buz tutan kalplerinin damlayan sularının şıpırtıları rahatsız ederdi kulaklarınızı, ah bir yanlarından geçseydiniz ).

- Gidiyorum ben şimdi, biz hep gittik zaten, hep dar vakitler, gitmeler değil mi?

( Gülüştüler gözyaşları içlerine doğru akıyordu şıpır şıpır)

- Olur da o yıldıza rastlarsam bir kez daha, daha bir fazla ışık yaymasını rica edeceğim ondan, o zaman anla ki yepyeni sırlar vermişim ona.
- Anlarım, hadi git.. Seni bekliyorlar.

(Bakıştılar, el salladı kız, oğlan karanlık boşluktaki uykusuna geri döndü)




“ Güneş ışıkların arasından sızarken”Neredesin?” diye sordu kız;
- Buradayım yanında,
- Yardım et bana göğü göremiyorum,
- Bana bak bende görebilirsin, ben sana dostum.
- Evet gördüm ama nasıl olur? Hem sende hem bende.

Oğlan kıza sarıldı, kız oğlanın elini tuttu. İşte onlar iki gerçek dosttu bir göğü iki kişi paylaşabilen.”

2 yorum:

Emre Küçükoğlu dedi ki...

harika bir öykü bu.

ilk karşılaştığımda arka arkaya 4-5 kez okudum replikleri.

sanırım, ezberleyene kadar da okuyacağım

Eline Sağlık..

seremmina dedi ki...

sağolasın emrecim