16 Şubat 2008 Cumartesi

Tuzlu Yaş Pasta








Uçsuz bucaksız başak tarlasında hızlıca koşarken küçük kız, dedesi yakalamakta güçlük çekiyordu küçük ceylanını. Hasat zamanı neşesine kavuşan başak tarlası ,tarla oldu olalı böyle neşe görmemişti nerdeyse. Bastonuna zar zor dayanarak adeta koşar gibi yapan ak sakallı dede seslendi;
- Sana yetişemiyorum düşeceksin, başına birşey gelecek, bekle beni!


- Bana birşey olmaz, tanrı çocukları korur, sen hep öyle diyorsun ya.


- Ama tanrıyı da fazla zorlamamak lazım.




Kız koştukça yaratttığı rüzgarla sallanan başakların hışırtısı dünyanın en güzel melodisi olmuş, ilerde akan derenin şırıltısı ile adeta senfoni oluşturuyordu.Yorulup da şöyle bir yere attığında kendini kız, ilerden kendisine zar zor yetişen dedesini görüp bir kahkaha attı ve ekledi;

- Dede! Eski toprak ne demek?

- Hımmm! Güzel soru kızım, şöyle bir oturayım, bugün yine güzel soruların olacak demek ki bana... Eski toprak... Koca bir yalan kızım. Bizim gibi miyadı dolmuş adamların kendini iyi hissetmesi için uydurulmuş bir yalan, Yaşlı adam cebinden çıkardığı mendili ile terini siliyordu. Nefes nefese kalmıştı.

- Dede! Peki aşk ne demek?

- Nerden çıktı, nerden duydun bakayım sen bunu?

- Geçen gün babamın kütüphanesinden aldığım kitapdan okudum, dede anlatsana aşk ne demek?

- Yalan kızım, yalan diyeceğim ama sana yalanlarla örülü bir dünya tanıtmak istemiyorum. Anlatmaya çalışayım o halde. Şu karıncaya bak, sırtındaki yükü görüyor musun? Ağırlığının kaç misli değil mi?

- Evet çok ağır olsa gerek.

- İşte buna çalışma aşkı denir kızım.

- Ama okuduğum kitapta böyle değildi dede?Aşk ne demek dede?

- O zaman şöyle diyelim, büyükannenin hastalığını hatırlıyor musun? Doktor ona bir ay yaşayacaksın, yatağından kalkma dediğinde doktoru dinlemiş miydi?

- Hayır, her sabah kalkıp tarlaya gitti.

- İşte buna mesela yaşama aşkı denir küçük kızım.

- Hayır dede! Saklama, kitapta böyle demiyordu. Dede! Aşk ne demek? Anlat! Doğruyu anlat!

- Peki, gerçeklerden kaçış yok demek ha! O zaman yine büyükannenin hastalığını hatırla. Geceleri nasıl sanrılar geçirdiğini, ağrıları dindiğinde nasıl yaşama sevinci duyup çocuklar gibi sevindiğini, ilacını aldıktan sonra huzurla senin saçlarını okşadığını, sana masallar anlattığını hatırlıyor musun? Sonra ağrıları başladığında nasıl da agresifleştiğini, etrafı döküp yıktığını hatırla...

- Hiç unutur muyum ?

- İşte aşk da böyle birşey.

- Anlamadım, Şimdi aşkın içinde hem acı, hem nefret hem de mutluluk mu var? Ama nasıl? Tuzlu yaş pasta gibi mi yani , diyip bir kahkaha attı.

- Evet hepsi var güzel kızım, dünyada başka bir duygu daha yok böyle zıt duyguları barındıran, senin de birgün başına gelecek, sen de anlayacaksın.

- Peki büyükannem neden öldü dede?Aşık mıydı yani? diyip arsız arsız güldü.

- Aşkın ömrü kısa güzel çiçeğim, büyükannenin de hastalığı tıpkı aşk gibi kısa sürdü, aldı onu aramızdan, cennete götürdü.

- O zaman aşık olmak istemiyorum ben, tuzlu yaş pasta yemek istemiyorum ben dede, diye bağırırken kız başak tarlasında, uzaklarda bir yerlerde gazeteler aşk uğruna işlenen cinayetlerden, törelerden, infazlardan ve suçlardan bahsediyordu. Böylesine güzel bir duygunun neden olduğu olaylar silsilesi şairlere, yazarlara ilham oluyor kitaplar ve hatta destanlar yazılıyordu...





Aradan geçen uzun yıllardan sonra ağrıyan dizlerinin üzerinde zorlukla duran kadın güneş gözlüklerinin altından akan gözyaşlarını kazağının kolu ile silerken yirmi yıldır her daim eklemlerinde hissettiği o sızılar bir demir yumruk olmuş beynine beynine vuruyordu. Gitmenin vakti gelmişti, dedesinin aylık mezar ziyaretini yaptıktan sonra manava sonra markete gitmeli alışverişini yapıp yemekleri hazırlamalıydı çelimsiz kadın. Zorlukla kalktı ayağa. Onsekiz yaşında tutulduğu aşk hastalığını paylaştığı kaba, kıymet bilmez, küfürbaz kocasının vücudunun her noktasına isabet eden darbelerine göğüs gererken ışıldayan gözlerinde el sallayan dedesini görecekti başak tarlasında....Her akşam olduğu gibi bu akşamda.



Serpil Köse


2006 -11

Hiç yorum yok: